Page 23 - KÜÇÜKÇEKMECE İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ DERGİSİ
P. 23

Sözün özü: Âşık, maşukta, yani sevdiğinde ve sevdiğinin   Aşk yolu çetindir, güllük gülistanlık değil.
            hâllerinde  kaybolur.  Başta  türlü  hâller.  Görünürde  bunlar   Bu böyle biline!
            nice zahmettir, lakin hakikatte rahmet. Gönül göz, göz gönül   Diline  geleni  söyleyene,  balı  ağı  eyleyene  dua;  insan-ı
            kesilir; o andan itibaren zaman ve mekân vuslat penceresidir,   kâmile mahsustur: Düşmanı için “her vardığı yerde mevsim
            kavuşmaya  giden  yolun  başı.  Alınan  verilen  her  nefes,   bahar, mekân güllük gülistanlık olsun.” demek. Zehir sunana
            sevgiliye bir kanat çırpmadır.                     bal sunmak, şeker sunmak, şerbet sunmak; taş atana, gül…
               Derviş Yunus, böyle düşünür ve söyler. O yürür, ardınca   Dirliksiz edene dirlik, huzursuz edene huzur dilemek.
            gönül  dostları.  Yanı  başında  kara  dağlar,  kara  taşlar,  ulu   Kötülüğe iyilik.
            ağaçlar. Havada salkım salkım bulutlar ve seherin müjdecisi   Zahmete rahmet.
            kuşlar. Yunus, bir ırmak olup akmadadır ve aslında Yunus’un   Hakikat  şudur:  “Muhakkak,  insanı  en  güzel  biçimde
            gönlüdür akan.                                     yarattık.”  Muhakkak  ve  muhakkak.  Ahsen-i  takvîm,  yani  en
                 Âşık  Yunus  aheste  yürür,  yürür,  yürür…  Ellerini  açıp   güzel yaratılışın sırrına erenler, güzel görüp güzel düşünenler,
            bakışlarını ufka çevirir. Lakin açılan el, el değil; söyleyen dil, dil   güzel  düşünüp  güzel  söyleyenler.  İnancın  ve  güzelliğin
            değildir. Derviş Yunus kendinden geçmiştir:        enginliğinde sefere çıkanlar. Aşk âleminde hakikat yolcuları.
                                                               Onlar  ki  ahsen-i  takvîmi  biliyor,  azizlenmiyor.  Aczini  biliyor,
                                                               azizlenmiyor.
                 “Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni                    İnsan-ı kâmil.
                  Ben yanarum dünigüni, bana seni gerek seni.                      Aşk yolcusu.
                                                                                  Kötülüğe iyilik.
                  Ne varlığa sevinürem, ne yokluğa yirinürem                    Kem söze tatlı dil.
                   Aşkın ile avınuram, bana seni gerek seni…”                  Çatık kaşa güler yüz.
                                                                                Yanlışa müsamaha.
               Ders: 2                                                           Bedduaya dua…
               “İncitme”  der  Derviş  Yunus  derslerinde,  sohbetlerinde;   “Her kim bana ağyarısa, Hak Tanrı yâr olsun ana
            “İncinsen de incitme! Hakiki âşık hoş görür, incitmez.” “İyiliğe   Her kancaru varırısa, bağ u bahar olsun ana.
            iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin kârı.”
               Böyle görmüş, böyle bellemiş, böyle söylemiş evvelkiler.   Bana ağu sunan kişi, şehd ü şeker olsun aşı
               Söyleyeni, ne zaman söylendiği meçhul.                  Gelsün kolay cümle işi, eli irer olsun ana.
               Bu  atalar  sözüne  dair  türlü  ders  verici  hikâyeler
            anlatılmıştır. Kıssadan hisse hani.                     Önümce kuyu kazanı, Hak tahtına ağdursun anı
               Sözün hikmetinden sual olunmasa yeridir.             Ardımca taşlar atana, güller nisar olsun ana…”
               Bildiğimiz,  çoğu  zaman  iyiliğin  karşılığı  iyiliktir;  zaman
            zaman kötülük. Zaman zaman nankörlük dedikleri.
               Kötülüğe  iyilikle  karşılık  vermek  bir  tarafa;  kötülüğe
            tahammül etmek, katlanmak bile büyük bir meziyet, büyük
            bir nitelik. Bunun adı, sabır olsa gerek. Lakin sabrı miskinlikle
            karıştırmamalı.
               Bu, öyle bir atasözü ki manasında merhamet esintileri var.
            Af var. Öfkeyi yenmek, kini yutmak var. Gerçek âşık bunları
            bilir.  Ve  dahi  “âhirete  çok  yakın,  üzerinde  yaşadığı  dünyaya
            çok uzak” olduğunu da bilir ve bu hakikati aklından çıkarmaz.
               Bu  yüzden  içi  dışı  Hak  aşkıyla  pür  nur  olan,  aydınlanan
            kişinin  (ki  o,  hakiki  âşıktır)  dünyasında  alışveriş  vardır,  hile
            yoktur. Söz vardır, yalan yoktur. Azim vardır, gayret vardır, hırs
            yoktur. Kulluk bilinci vardır, ululanmak yoktur.
               Aşkı bilmeyen, âşığın ne hâlinden anlar ne dilinden. Cahildir.
            Hem  de  zırcahil.  Cahil  insan,  bilmediğine,  anlamadığına
            düşman  olur  kendiliğinden.  Aşktan  yana  nasipsizdir.
            Bilmeyene ve anlamayana aşk da yabancıdır, âşık da.
                Âşıkların istikametini, yönünü bilmeyenler, elbette hâlini
            anlamazlar.
               Yol bilmeyenlerin, hâlden ve dilden anlamayanların payına
            düşen ise kîl ü kâldir, dedikodudur, boş sözdür ve bir de haset.
               Ah haset!
               Dizginsiz at, azgın köpek.
               Zihniyet  belli,  niyet  belli.  Toprağa  düşmesin  tohum.
            Düşerse  yağmur,  güneş  görmesin.  Görse  de  çatlamasın,
            filizlenmesin.  Ne  dal  olup  çiçek  açsın,  meyve  versin;  ne
            buğday olup başak düzsün.
               Kem düşünen, kem görür.
               Allah ıslah etsin.
               Kurt, kuş, köpek, tilki, yılan, çıyan…
               Kısık gözler, kurnaz bakışlar, sahte gülüşler, hoyrat sözler...



                                                                                      KÜÇÜKÇEKMECE MİLLÎ EĞİTİM  21
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28