Page 19 - KÜÇÜKÇEKMECE İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ DERGİSİ
P. 19

Dövene Elsiz, Sövene Dilsiz…








                                                                                             Prof. Dr. Mehmet AÇA
                                                                                                Marmara Üniversitesi


                                                                  Clifford Geertz (2010: 19), insanı, kendi ördüğü anlamlılık
                                                               ağında  oturan  bir  canlı  olarak  tanımlar.  Doğadaki  canlılar
                                                               içinde  ölümlü  olduğu  bilincine  sahip  tek  varlık  olan  insan,
                                                               üzerinde  yaşadığı  dünyaya,  evrene,  olaylara  ve  nesnelere
                                                               anlamlar yüklemiş; varlığını ya da hayatını kendisinin ördüğü
                                                               anlamlılık ağında sürdüregelmiştir. Düşünen insan için varlığın
                                                               bir amacı ve anlamı olmalıdır. Bu yüzden de insan, en başından
                                                               beri  anlam  arayışları  içinde  olmuş;  inançlar,  düşünceler,
                                                               değerler, nesneler üzerinden anlam dünyaları oluşturmuştur.
                                                               İnsanın anlam arayışında dinler de önemli bir rol üstlenmiştir.
                                                               Varlığının kökenlerini ve sebeplerini sorgulayan insan, verdiği
                                                               cevaplar üzerinden kendisine amaçlar da belirlemiştir. Dünyayı
                                                               ya da hayatı nasıl anlamalı, ne için ve nasıl yaşamalı? Varlığın
                                                               kökenlerini,  sebeplerini  ve  amaçlarını  sorgulayan  düşünce
                                                               sistemleri arasında tasavvufi düşünce de yer almıştır.

                                                                  Sözlük  anlamıyla  ilgi  duymamak,  değer  vermemek,
                                                               küçümsemek, terk etmek; terim anlamıyla dünyayı ahirete,
                                                               maddeyi manaya tercih etmemek, bedenin arzularından çok
                                                               kalbin ve ruhun arzularına kulak vermek anlamına gelen zühd
                                                               (Kara, 1992: 10) üzerine inşa edilen tasavvuf, varlığı anlamayı
                                                               ve açıklamayı amaçlamıştır. Varlığın özünü Tanrı olarak bilen,
                                                               Tanrı  dışındaki  bütün  varlıkları  Tanrı’nın  yansıması  ya  da
                                                               görünümü  olarak  nitelendiren  tasavvufi  düşünce,  kalbin  ve
                                                               ruhun  terbiyesine  odaklanmıştır.  Tasavvufi  düşünce  insanı
                                                               “insanıkâmil” (olgun insan) mertebesine çıkarmayı, geçici bir
                                                               süreliğine  “bir”den  ayrılan  “çokluğu”  (kesret)  yeniden  “bir”
                                                               ile  bir  kılmayı  amaçlamıştır.  Kâmil  insan,  tek  varlık  olarak
                                                               Tanrı’yı  bilen  ve  kendi  varlığının  anlamını  sadece  Tanrı’da
                                                               bulan  insandır.  Kâmil  insan  olabilmek  ve  bir  yolun  yolcusu
                                                               olmayı  gerektirir.  Bu  yolculuk,  Tanrı  ile  yakınlaşmak  için
                                                               yapılan  bir  yolculuktur.  Karamustafa’nın  ifadesiyle  Tanrı’ya
                                                               doğru olan yolculuk yani süluk, ancak sufi bir fail olarak kendi
                                                               zayıflığının farkına vardığında ve Tanrı’yı evrendeki tek gerçek
                                                               fail  olarak  kabul  ettiğinde  başlar  ve  devam  ederdi.  Sadece
                                                               dizginlerin  Tanrı’ya  doğru  çevrildiği  vakit  insan  bir  yolcu
                                                               (sâlik)  olur  ve  Tanrı’ya  yakınlaşma  hedefine  doğru  ilerleyen
                                                               yolculuğa  başlardı.  Bu  yolculuk  genellikle,  yolcunun  içinden
                                                               geçtiği  çeşitli  duraklar  (menziller),  mevkiler  (makamlar)  ve
                                                               durumların (ahvâl) ortaya çıkardığı bir yol (tarîk ya da tarîka)
                                                               olarak tasavvur edildi (Karamustafa, 2017: 32).
                                                                  Tasavvufi düşünceyle Türk Tekke - Tasavvuf Edebiyatı’nın
                                                               Anadolu’da  yetiştirdiği  önemli  isimlerden  olan  Yunus  Emre
                                                               de  tıpkı  diğer  mutasavvıflar  gibi  bir  anlam  arayışı  içinde
                                                               olmuş,  bu  arayışını  da  Tanrı’ya  doğru  yolculuk  yaparak
                                                               gerçekleştirmiştir.  Tasavvufi  literatürde  anlam  arayışının  bu
                                                               yolcusuna “derviş” denmiştir. Yunus da şeyhi Tapduk Emre’nin
                                                               kılavuzluğunda Tanrı’ya yakın olma, başka bir deyişle “bir”le
                                                               “bir olma” yolculuğuna çıkmış, bu sabır gerektiren meşakkatli



                                                                                      KÜÇÜKÇEKMECE MİLLÎ EĞİTİM  17
   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24